Psikanalitik / Psikodinamik Terapi; Terapi gelenekleri arasında en köklü, en geniş olan psikanalitiktir ve kendi içinde birçok farklı görüş barındırmaktadır, bu nedenle psikanaliz tek bir teori değil çeşitli teorilerin bir derlemesidir. Akademik psikoloji ile uzun yıllar süren mesafeli ilişkileri sonucunda çok iyi anlaşılamamış ve akademi psikanalitik teorideki gelişmelerden yeterince haberdar olamamıştır.
Psikanalitik ve psikodinamik kavramları genellikle birbirinin yerine geçecek şekilde kullanılmakta, bazen de tam olarak bir görüş birliği olmasa da aralarında bazı ayrımlara dikkat çekilmektedir. Terapist ile danışanın görüşme sıklığı bu ayrımlardan biridir. Psikanalizde haftada 4-5 görüşme yapılabilirken psikodinamik terapide haftada 1-2 görüşme yapılır. Her iki terapi yaklaşımı da uzun dönemli terapi olarak anılmakta ve terapist ile danışan arasındaki aktarım (transferance) ile çalışmaktadır.
Günümüzde daha geleneksel psikoterapi uygulamaları psikanalitik olarak anılırken, psikanalitik temeli üzerine nesne ilişkileri, bağlanma, aktarım-karşı aktarım gibi yeni teoriler geliştirerek ilerleyen psikoterapi çalışmaları psikodinamik olarak anılmaktadır.
Psikodinamik psikoterapiyi diğer terapi yaklaşımlarından ayıran bazı belirgin özellikler vardır. Özellikle ilgilendiği bir konu bilinçdışı süreçlerdir ve insanların her zaman yüksek bir farkındalık ve bilinç ile hareket etmediğini kabul eder ama daha çok da “bilmek istemedikleri” ile ilgilenir.
Rahatsız edici de olsa veya henüz fark edilmemiş ve dile getirilememiş de olsalar danışanın duygularının ifade edilmesini teşvik etme, danışanın rahatsız edici duygu ve düşüncelerden kaçınma davranışının araştırılması, intrapsişik çatışmaların anlaşılması, tekrarlayan tema ve davranışların tanımlanması, erken dönem çocukluk da dahil olmak üzere geçmiş deneyimlerin araştırılması, bağlanma teorileri çerçevesinde kişiler arası ilişkilere odaklanma, terapist ve danışan arasındaki ilişkiye odaklanma, arzu ve fantezilerin serbestçe araştırılması bu farklardan en belirgin olanlarıdır.
Psikodinamik psikoterapi; yaygın, tekrarlayan, genellenmiş bazı kişilik özelliklerinin kalıcı şekilde değişimi için ideal bir terapi ekolüdür. Geçmiş yaşantıların bugüne olan etkilerinin farkındadır ve bunları araştırır. Aktarım danışanın terapi ilişkisini ve sürecini kendi geçmiş deneyimleri, beklentileri, şemaları doğrultusunda anlamlandırma biçimidir, terapist ise terapideki bu aktarımı kullanarak ilerler.
Terapötik iş birliği, terapist ile danışan arasında kurulan ilişki, ortak bir amaca doğru birlikte hareket edebilmek bu terapi sürecinde çok önemlidir.
Bilişsel Davranışçı Terapi; Kişinin kendi düşünce biçiminin yeniden düzenlenmesinin o kişinin davranışlarında da bir değişiklik yaratabileceği varsayımından yola çıkar. Danışanların bilişsel yapılarının değiştirilebileceğini belirtir. Bilişsel davranışçı yaklaşımların tümü yapılandırılmış bir psikoeğitim içerir ve seanslar arasında danışana bazı ödevler vererek sorumluluk üstlenmesi beklenir.
Bu terapi yaklaşımlarının hemen tamamı zaman sınırlı, yönlendirici ve iş birliğine dayalı yaklaşımlardır. Bireylerin otomatik düşünme şekillerini ortaya çıkarıp yeniden yapılandırmayı amaçlar.
Birey Merkezli Terapi; Hümanistik psikoloji akımının kavramları üzerine temellendirilmiş bir terapi biçimidir. Birey merkezli yaklaşım temelde her bireyin kendi sorunlarını çözebilecek kapasitelerinin olduğunu kabul eder. Danışanın kendi kendisini iyileştirme ve kendisini gerçekleştirmesine olan güven değişim için en güçlü araç olarak görülmektedir, bu nedenle de danışanı merkeze koymaktadır.
Bu model hala değişerek gelişimini sürdürmekte olan ve devrimsel kabul edilen bir modeldir. Bu modelde amaç bireyin sorunlarla daha iyi başa çıkabilmeleri için onlara destek olmaktır. Danışanlar kendileri adına karar vermek ve kişisel güçlerini fark etmek fırsatına sahip olurlar.
Gestalt Terapi; Bireylerin psikolojik danışma sürecinde ifade ettiklerinden çok şimdiki zamanda ne yaşadıklarını önemser, bu yaklaşıma göre bireylerin kendilerini anlaması açısından bu çok önemlidir.
Terapist danışanlardan aktif bir katılım ile içgörü kazanmalarını, hissetmelerini ve yorum yapmalarını ve böylece farkındalık düzeylerini artırmalarını bekler. Terapi analizi değil, farkındalığı ve çevreyle ilişki kurmayı hedefler. Geştalt terapistleri insanı bir bütün olarak ele alırlar, bireyin belli bir özelliğine daha fazla değer vermezler.
Bu terapi yaklaşımı aynı zamanda kişiyi her zaman kendi çevresi ile etkileşimini gözeterek ele alır. Bireyler dengelerini yeniden sağlayacak, büyüme ve değişmelerine katkı sağlayacak önlemleri alırlar ve buna göre ilişki kurarlar.
Pozitif Psikoterapi; Geleneksel psikoterapi akımlarından farklı olarak bireylerde bulunan patolojilerden çok, olumlu yönlerine ve yeteneklerine odaklanan ve aynı zamanda kültürler arası uygulanabilirliği olan bir akımdır. Batı ülkelerinde gelişmiş olan psikoterapi akımlarının bir eksikliği diğer kültürlere uygulandığında yeterince kapsayıcı olamamalarıdır.
Pozitif psikoterapide kişinin psikolojik sermayesinin arttırılması hedeflenir, psikolojik olarak güçlenen kişinin çevre ile uyumu artar ve daha işlevsel bir hayat sürebilir. Pozitif psikoterapi yaklaşımının 3 temel prensibi vardır. Umut prensibi, negatif semptomların pozitif olarak yeniden çerçevelendirilmesini sağlar. Denge prensibi; yaşamın temel alanları olan sağlık, başarı, ilişkiler ve anlam alanları ve buralarda yaşanan çatışma ve bunlarla başa çıkma stratejilerini inceler, insan yaşamındaki dengeye odaklanır.
Danışma prensibi ise danışanın ve ailesinin yaşadığı sorunlar ile ilgili bilgilendirilmesi, bu sürece dahil edilmesini açıklar, sorunların çözümü için sosyal ilişkilerin kullanılması gerekir.
Şema Terapi; Şemalar her insanın hayatında var olan ve bireyin kendi yaşamını anlamasında ve düzenlemesinde yardımcı olan örüntüler olarak tanımlanmaktadır. Diğer terapi yaklaşımlarının yeterli olamadığı, uzun süreli yaşanan kronikleşen sorunlarda, tam iyileşme sağlanamayan tekrarlayan problemlerde etkili olabilmektedir.
Şemalar içselleştirilmiş yapılar, dış dünyayla ilgili içsel temsiller olarak açıklanmaktadır. Şemalar; anılar, duygular, bilişsel ve bedensel duyumlardan oluşan, kişinin kendisi ve diğerleri ile olan ilişkilerini etkileyen, yaşamın erken dönemlerinden itibaren gelişen ve yaşamın her döneminde işlenmeye devam eden yaygın temalardır.
Bireylerde oluşan erken dönem uyumsuz şemaların kökeninde üç ana süreç bulunmaktadır. Bunlar temel duygusal ihtiyaçların karşılanmaması, erken çocukluk dönemi travmatik yaşam deneyimleri ve duygusal mizaçtır. Şema Terapinin amacı işlevsel olmayan şemaları değiştirmek ve temel ihtiyaçların terapi dışında uyumlu bir şekilde giderilmesini öğretmektir.
Duygu Odaklı Terapi (EFT)Duygu odaklı terapi, duyguları insanın işleyişinde ve terapötik değişimde merkezi öneme sahip olarak gören ve deneysel olarak desteklenen hümanist bir terapi yaklaşımıdır.
Danışanların duygularını daha iyi tanımlamalarına, deneyimlemelerine, keşfetmelerine, anlamlandırmalarına, dönüştürmelerine ve yönetmelerine yardımcı olur. Duygu düzenleme ve duygularla başa çıkmayı öğrenme bu yaklaşımın temel amaçlarındandır.
Duygular kişinin düşünce ve tutumlarının bir temsilcisi olarak kabul edilir. EFT, danışanın uyumsuz duygularının daha uyumlu duygulara dönüşmesini ve danışanın sağlıklı bir fonksiyon kazanmasını sağlamayı amaçlar.
Çözüm Odaklı Kısa Süreli Terapi; Bu terapi yaklaşımı sorunu çözmeye odaklanmak yerine çözüme odaklanarak ilerler ve geçmiş deneyimlere hiç temas etmez, bu yönüyle geleneksel terapilerden ayrılmaktadır. Bu yaklaşıma göre çözüm yönünde ilerlemek için sorunun anlaşılması gerekmemektedir bu nedenle tanıdan çok danışanlar ulaşmak istedikleri amaçları belirlerler. Danışanların işe yarar ne yaptıklarını bulmak ve buna odaklanmak önceliklidir. Bu sayede sorunların etkisi azalır ve yeni çözüm olanakları ortaya konmaya başlar, bu danışanların güçlü hissetmelerine olanak verir.
EMDR; Bu terapi yöntemi özellikle Travma Sonrası Stres Bozukluğu tanısı konan bireylerde çok etkili olmaktadır. Temel prensibi stres yaratan olaya karşı duyarsızlaştırmadır ve duyarsızlaştırılan durum adaptif bir şekilde yeniden işlenir. Böylece stres bozukluğuna yol açan travmatik olay artık rahatsızlık verici özelliğini yitirir.
Amaç beynin ve merkezi sinir sisteminin sürekli stres yaratan duruma karşı tetikte olma halini bırakması ve olayın sıradanlaşmasıdır. Bu süreç önceden tanımlanmış bir dizi protokolün uygulanması ile gerçekleştirilmektedir. Genellikle tek başına değil diğer terapi ekol ve yöntemleri ile birlikte kullanılmaktadır.
Referanslar;
Bal, F. (2020). Klinik psikolojide kullanılan psikoterapi yöntemleri.
Corey, G. (2008). Psikolojik danışma kuram ve uygulamaları. Çev./Haz. Tuncay Ergene), Mentis.
Shedler, J. (2006). That was then, this is now. An Introduction to Contemporary Psychodynamic Therapy.[Viitattu 23.10. 2013].
Shedler, J. (2010). The efficacy of psychodynamic psychotherapy. American Psychologist, 65(2), 98.